13 Ağustos 2010 Cuma

Ramazan'da Gazze

İHH Başkanı Sayın Bülent Yıldırım anlatıyor: “Gazze’de bir arkadaşımızın çocukların fotoğrafını çekmeye yeltendiği anda fotoğraf makinesini silah sanan bir çocuğun ‘ümmi, ümmi..’ diyerek oradan kaçtığına şahit olunmuş.”

Mübarek Ramazan ayının ilk günlerinde iftar sofrasında işittiğim bu hadise, şükür olsun ki, iftar sevincimi yarıda bıraktı. Biraz tatsızlık, biraz hüzün... Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in kaynar yüreğinden taşmış o cümleler aklımın bir köşesinde… “Bu ümmet hiç utanmaz mı?”

Tepkilerimiz bazen bir heyecan ürünü olmakla kaldığı için olacak, bombalar yağmayınca yüreğimizin mahzun coğrafyasına sanki yüreğimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Oysa ajanslar hala hastanelerdeki toplam yataktan üç kat daha fazla yatalak hasta olduğunu söylüyor. Evde tedavi olmak zorunda kalan yaralıların bir kısmının enfeksiyon kaptığı ifade ediliyor. Hala taciz ateşleriyle, hala zalim bir ablukayla, hala ölümle yaşam arasına çizilmiş çizgilerle yaşıyor kardeşlerimiz. Harap olmuş binalarla dolu talan edilmiş şehirde bizce savaşın bittiği yerde onlarca yaşam savaşı daha yeni başlıyor.

Ramazan Müslüman bilincimizi yenilemenin güzel bir vesilesiyken nasıl olur da Gazze’yi gündemimizin en dibine atabiliriz. Nasıl olur da namaz kılarken kıyamımızın anlamlı duruşunda mazlum coğrafyayı pay sahibi yapmayız hislerimize? Nasıl düşlemeyiz bir gün de Mescid-i Aksa’da teravih namazı kılma hayalini? Orucumuzun bize tattırdığı mahrumiyet nimetini tadarken nasıl olur da Filistinli aç yavruları hatırımıza getirmeyiz? Nasıl olur da seher istiğfarlarımızda hayıflanmayız elimizden bir şey gelmemesine? Öyle ya, onlar zalimle imtihan olurken, biz onlarla imtihan oluyoruz. Hangi imtihan daha büyük kim bilir? Nasıl irkilmez kalbimiz bu yükün ağırlığından? Bari bu kadarını yapabilsek…

“Utanmazsan dilediğini yap!” buyuruyor efendimiz. Veyl olsun canımızın her istediğini yapmayı bu kadar arzularken utanmamaktan utanmayan yanımıza… Menfaatlerinin fiyatını hiçbir değere değişmeyecek ağızlar buyurmuşlar: “bu bizim milli meselemiz değil, yanı başımızdaki sorunlarımız dururken ötesini düşünemeyiz.” Farkındayız, düşünemezsiniz. Muhtemeldir ki “yanı başımızdaki” sorunların çözümünde de slogan üretmekten öte bir katkınız olmadı. Muhtemelen olmayacak da. Lakin bırakın da iyilik sınır tanımaz diyen; iyiliği milliyet, ırk, coğrafya, inanç sınırlarının ötesinde yaşatan insanlar var olsun. Düşünemiyorsunuz madem, “ne olur bari aleyhimize olmayın…”

İncitmeyecek kadar ince olmak mı?
İncelmeyecek kadar kalın…
Göremeyecek kadar yüksek, fil dişi kulelerden.
Ağlamayacak kadar dirayetli.
Yumruğunu kanatamaz, vurduğunu kanatır.
Yanmaz, tutmaz, yapışmaz; çelikten gövde.
Söğüt sulamak dururken rüzgarın kaçıracağı kadar hafif.
Her esintide verem olan ciğerinin her köşesiyle.
Kan öksüren, kızılcık hoşafı içtim diyen.
Öksürmekten konuşamayan öyle ki…
Elimde değil susuyorum.
Susuyorum Rabbim adaletine.
“Susuyoruz”…Söğütlerim ve ben...
Bizi ıslah et.

Not: Pakistan’daki sel baskını sonucu mağdur olan kardeşlerimiz için yalnızca cep telefonunu kullanarak 5 TL’lik katkıda bulunmamız mümkün. PAKISTAN yazıp 5777’ye göndermek yeterli. (kimse yok mu yardım derneği kampanyasıdır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder